Doç. Dr. Levent Şahin
DEMOGRAFİK FIRSAT PENCERİSİNİ YAKALAMALIYIZ…
Yüksek doğurganlık ve yüksek ölüm oranlarının hüküm sürdüğü demografik bir profilden, doğumların bilinçli olarak kontrol edildiği ve ölüm oranlarının giderek azaldığı yapıya geçişi ifade eden demografik geçiş süreci, Türkiye açısından da tamamlanmış görülmektedir. Ülkemizde 1945-1950 yılları arasında 6.9 olan toplam doğurganlık hızının yani bir diğer ifadeyle kadın başına düşen çocuk sayısının, 1980’lerde 3.41’e, 2000’lerin başında 2.4’e, 2010 yılında 2.08’e gerilediği; ancak son dönemlerde genç nüfus yapısının bir ülkenin ekonomik kalkınmasında ne denli önemli olduğuna dair özellikle Cumhurbaşkanımızın önderliğinde Hükümetimizin söylem ve politikalarıyla düşüşün durdu rulduğu ve 2016 yılı sonu itibarıyla 2.10 olarak gerçekleştiği görülmektedir. Bu süreç, an itibarıyla Türkiye nüfusunun ancak kendi kendini ikame edebileceği anlamına gelmektedir. Birçok Avrupa ülkesinde bir yüzyıla yayılmış olan demografik geçiş sürecini Türkiye 40-50 yılda tamamlamıştır. Kısaca söylemek gerekirse, Türkiye’de hızlı nüfus artış dönemi sona ermiştir. Son 35 yıllık süre içerisinde gözlemlenen bu durumun geriye çevrilme şansı da çok kolay görülmemektedir. Yapılan tahminlere göre, Türkiye’nin şu anda sahip olduğu yaklaşık %1’lik nüfus artış hızı, 2050’li yıllara gelindiğinde sıfıra yaklaşacaktır. 2040 yılında tahminî 97 milyon civarına ulaşacak olan Türkiye nüfusu, bu tarihten sonra bir azalma eğilimine dahi girebilecektir. Bu durumun ülke kalkınması açısından daha iyi anlaşılabilmesi için, Türkiye için şu anda hâlâ açık olan demografik fırsat penceresine değinmek gerekmektedir. Demografik fırsat penceresi; demografik geçiş sürecinde, nüfus artış hızı yavaşlarken potansiyel iş gücü arzının, diğer bir ifadeyle çalışma çağındaki nüfusun artmaya devam etmesi olarak tanımlanmaktadır. Böyle bir fırsat, bir ülkenin tarihinde yalnızca bir kez yakalayabileceği bir fırsattır. Demografik fırsat penceresi, bir ülkenin ekonomik kalkınmasında çok önemli rol oynayabilecek bir etkendir. Ancak, bu kalkınmanın sağlanabilmesi toplumun sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel pek çok faktörünün ahenkli işleyişine bağlıdır. Yapılan araştırmalar, Doğu ve Güneydoğu Asya ülkelerinin, 20. yüzyılın ikinci yarısında (1965-1990) sahip oldukları bu demografik fırsat penceresinden en iyi şekilde yararlanarak üretimlerini ve büyümelerini artırdıklarını ortaya çıkarmıştır. Hatta “nüfus dinamikleri”, söz konusu dönemdeki ekonomik büyümenin üçte birini ve “Doğu Asya”daki ekonomik mucizenin de yarısını temsil etmiştir. Ayrıca, bu mucizenin gerçekleştirilmesinde, demografik fırsat penceresinin oluşturduğu büyüme potansiyelinin farkına varıp gerekli olan düzenlemelerin yapılmasını sağlayan kurum ve politikaların varlığının da önemli olduğu unutulmamalıdır. Bunun yanında, sözü edilen demografik fırsat penceresinden istenilen
düzeyde yararlanamayan Latin Amerika ülkelerinin bugünkü durumu da düşündürücüdür. Ülkemizin sahip olduğu demografik fırsat penceresi, tüm açıklığı ile aşağıdaki tabloda gösterilmektedir.
Türkiye’de son dönemlerde yıllık genel nüfus artış hızı ortalama olarak %1’ler civarında seyretmekte iken
nüfus ivmesi dolayısıyla çalışma çağındaki nüfusun yıllık artış hızı ise %1.88’dir. 2040 yılına gelindiğinde toplam nüfus yaklaşık 97 milyon civarında olacaktır. Türkiye’de demografik fırsat penceresinin kapanacağı tarih ise
2040 yılı olarak görülmektedir. Çünkü Türkiye’de çalışma çağındaki nüfus, 2020 yılına kadar hızlı bir şekilde artarak 60 milyon (toplam nüfusun yaklaşık olarak %70’i) civarına gelecek, bu tarihten sonra ise 2040 yılına kadar azalan oranlarda artmaya devam edecektir. 2040 yılında 15-64 yaş grubu 64.8 milyon ile en üst noktaya ulaşacak ve bu tarihten sonra azalmaya başlayacaktır. 2050 yılında 15-64 yaş grubu nüfusu 63.3 milyona gerilemiş olacaktır. Aynı paralellikte yaşlı nüfus oranı da 2020 yılından itibaren artmaya başlayacak ve 2040 yılına gelindiğinde toplam nüfusun %14.6’sına, 2050 yılında ise %18.4’üne ulaşmış olacaktır. Türkiye için 2020 ve 2040 yılları gerçekten de büyük önem arz etmektedir. Çünkü Türkiye, şu andaki “genç ülke” imajını, 2020 yılında “orta yaşlı” imajına bırakmaya başlayacak ve 2040 yılına gelindiğinde bugünün diğer Avrupa ülkeleri gibi “yaşlı ülke” konumuna varacaktır. Türkiye, 2020’li yıllarda gençlerine başta eğitim olmak üzere gereken her türlü yatırımı yapmak ve onların istihdam edilebilirliklerini artırmak için çağdaş beceriler kazandırmak zorundadır. Şu anda hâlâ açık bulunan bu demografik fırsat penceresinden 2020’li yıllarda yeterince faydalanamayacak bir Türkiye’yi daha
sonraki dönemlerde çok daha zor günlerin bekleyeceği aşikârdır. Türkiye bugün dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan hemen tüm ülkelerinde olduğu gibi ciddi bir genç işsizlik oranı ile karşı karşıyadır ve önündeki fırsatların kullanılamaması ya da kötü kullanılması işsizlik, yoksulluk ve sosyal huzursuzlukların daha da artması anlamına gelecektir. Özellikle, genç nüfusun eğitim seviyesini yükseltecek politikalar uygulanmaz ve aktif nüfusa çağdaş iş gücü piyasasının gerekliliklerini karşılayacak beceriler kazandırılmazsa söz konusu demografik fırsat penceresi,
işsizliği daha büyük bir sorun hâline getirecek ve belki daha da kötüsü sosyal dışlanma olgusu, en güçlü şekilde yaşanmaya başlayacaktır. Türkiye’nin gelecekteki başarısı, bu genç nüfusuna ne oranda yatırım yapabileceğine bağlı gözükmektedir.
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.