Sema GÜNEŞ
Bugün, dünya genelinde, bilgi toplarken ve kullanırken, gelişme odaklı, sürekli büyüme odaklı, küresel amaçlar edinmiş ancak, amacı, değeri kaybetmiş bir yaklaşım izliyoruz. Yaptığımız çalışmaların, uygulamaların, bilimin,
teknolojinin “insan” için olması gerekirken, bugün “insan” bunların arasında araç konumuna geliyor, değersizleşiyor, yıpranıyor. Burada sadece yetkinlik tanımına değinerek konuya açıklık getirmek istiyoruz. Zira, bugünün ve geleceğin mimarları belirlenen yetkinliklere ulaşmaya çalışıyor, bu yetkinliklere göre seçiliyor, değerlendiriliyor, yönetici oluyor, yönetilen oluyor. Bir salgın hastalık gibi, her yerde ölçülebilir performans kriterleri, seçme yerleştirme kriterleri, yönetim kriterleri vb. çalışmalarda insan fıtratı, doğası, ihtiyaçları soyutlandı, amaçsızlaştırıldı? Peki ne oldu da, “İnsan” için olan bir çok şey bugün “insan” hiç işin içine katılmadan yapılmaya
başlandı? Ne zaman İslam Bilimleri duraklama dönemine ve Avrupa bu bilimleri uygulama çabasına girişmişse (16. yy.1 ) diğer birçok çalışmada, örn; yönetim bilimlerinde, teknolojide, iletişimde “insan” değeri azalmış görünüyor. “Avrupa, bilimleri alıp kopyalarken, uygularken insanı hep unutmuş, çünkü amacı bilmiyor”. Biz de hala, modern yönetim teknikleri adıyla eksik, hatta yanlış birçok metodu uygulamakta ısrar ediyoruz! Türk-İslam âlimlerinin tamamı, matematik, fizik, astronomi, tıp vb. ilimleri ile meşgul olurken; tüm uzmanlıkların yanında felsefe,
din, ahlak eğitimlerini, çalışmalarını eklemişler. Çünkü, amaç var, tüm çalışmalarının odak noktasında “insan” var. Yetkinlik konusunu öyle detaylı incelenmiş ki, yetkinlik dereceleri irdelenmiş, yetkinlik derecesinden uzaklaştıran özellikler (Gazali; kibir, riya, gurur, gadab, hiddet vb.) ince lenmiş, zayıflıkların sebep olduğu zararlardan, bireysel yetkinlik hastalıklarına ve tedavilerine kadar tüm yönleriyle ele alınmış. İbn Rüsd’ ün insan yetileri ( akıl, irade, seçme) , İbn Hazm’ ın fazilet (Adalet, anlayış, şecaat, cömertlik) ve rezalet (Zulüm, cehalet, korkaklık, pintilik) esasları; yine İbn Hazm’ ın ahlak ölçüsü (Akıl, ilim, marifet, terbiye) kaideleri; Gazali’ nin erdemler (hikmet, şecaat, iffet, adalet) ile marifet ilişkisi, Nasiruddin Tusi’ nin yetkinlik tanımlamaları; Bediüzzaman Said Nursi’ nin insan kuvveleri (kuvve-i şeheviyye, kuvve-i akliye, kuvve-i gadabiyye) tanımlamaları gibi birçok detaylı incelemeler ve çalışmalar görmemiz mümkündür. Sokrates, Eflatun ( bilgelik, cesaret, ölçülülük adalet), Aristotales
( Karakter ve düşünme yetisi erdemleri) gibi Yunan filozofları da ahlak ve erdem konularında detaylı görüşler bildirmişler. Ve bu konuda çalışma yapan âlimlerin tamamı, fazilet, ahlak, ölçülerinde dengeyi aramış, ifrat ve tefrit zararları üzerinde durmuşlar.2 Araştırmalarımız, ihtiyaçlarımız bize yetkinlik tanımındaki en önemli noktayı bugün atladığımızı, kullanmadığımızı gösteriyor: “ AHLAK” ve “ ERDEM”
İNSAN KAYNAKLARINDA KÖR NOKTA! “AHLAK” / “ERDEM”
Günümüz Yetkinlik Kapsamı
BİLGİ + YETENEK= YETKİNLİK
Olması Gereken Yetkinlik Kapsamı
AHLAK + BİLGİ + YETENEK = YETKİNLİK
Teorik bilgi ve donanımın pratikte fayda ve değer olarak ortaya çıkmasını istiyorsak, “ahlak” konusunu görmemezlikten gelemeyiz. Bilgi, kötü bir kalple, kötü bir huyla birleştiğinde; bilinçli ve güçlü bir kötü istikamet belirlenir ki bu da mücadele edilecek bir tehdit’dir. Bugün gerek özel hayatımızda, gerekse iş hayatımızda ön planda tuttuğumuz, moda yaptığımız, değer verdiğimiz, bazen de mücadele ettiğimiz, ama en önemlisi, bugün tercih ettiğimiz şey AŞIRILIK. “Bireyin ve tekilin ifrat ve tefriti yani aşırılıkları, aynı zamanda zayıflıklarıdır ve bu durum kolayca kullanılabilir olduğundan; günümüz sisteminde cazip ve tercih edilir hale gelmiş. Ancak çoğulda ve grupta aşırılıkların kullanılabilirliğinden ziyade tehdit ve zararı daha fazla olduğundan ve kontrolü zor olduğundan dengede tutmak gerekli (tekilin aşırılığı ile çoğulun aşırılığı içerik itibariyle oldukça farklı olduğundan farklı tanımlanmaları da gerekir). Hâlbuki tekil bireylerin dengede olmaması, aşırılıklarının tercih edilmesi, alkışlanması, ödüllendirilmesi; çoğulda yani toplumda yavaş ve sinsi bir hastalık gibi ilerleyeceğinden fark edilmesi ve engellenmesi oldukça zordur. Bu fark edilme ancak büyük ve/ veya ani şoklarla mümkündür.” “O halde, bugün elimizdeki tüm bilgileri, metotları, teknikleri, çalışmaları gözden geçirmeli; yeniden asıl nüshalar oluşturmalıyız.
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.