Vizyon 2023 Dergisinin 49.Sayısında
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Faruk ÇELİK ile sohbet ettik.
Sayın Başbakanımızın da kamuoyuna açıkladığı gibi 2017 yılı ile birlikte tarımda, havza bazlı desteklemeye geçiyoruz. Mevsim, coğrafi şartlar göz önüne alınarak bölgelere göre hangi ürünün yetiştirileceğine dair yönlendirmeyi bakanlık olarak yapacağız. Böylece üretilen ürün sahada değer kazanacak… Şu an itibariyle havza bazlı üretimde 941 havza belirlenmiş durumda… Verimli bir üretim planlaması ile kaynaklarımıza ilave 11 milyar liralık bir tarımsal hâsıla elde edilmiş olacak, bu çalışma ile… Söz konusu sistem ile herkes kazanacak, TÜRKİYE kazanacak… Ve, Başbakanımızın “Türkiye’nin kalkınması tarımla sağlanacak” sözü de teyit edilmiş olacak….
Sayın Bakanım, Türkiye tarımsal hasıla bakımından Avrupa’nın en büyük tarım ülkelerinden biri… Ve, geçtiğimiz günlerde Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım “Milli Tarım Proje Teşviklerinden” bahsederek “yeni dönemde havza bazlı bir ekim politikası uygulanacağını” söyledi… Nedir işin detayları efendim…
2023 yılı için konulan hedeflere ulaşma noktasında tarımsal üretimde de kaynakları verimli kullanmamız gerektiğinin farkındayız. Bu gerçekten yola çıkarak, ‘Milli Tarım’ projesini oluşturduk. Başbakanımızın da dediği gibi bundan sonra çiftçilerimiz, kafasına göre değil havzasına göre ekim yapacak…
Artık, tarım faaliyetlerimiz bir planlama çerçevesinde yapılacak ve arz talep dengesizliği yaşanmayacak…
Ekimi gerçekleştirecek çiftçilerimiz o havzalardaki ürünleri ekerlerse biz destek vereceğiz… İlgili havzada ekilmeyenlerin alımı gerçekleştirilmeyecek.
Amacımız çiftçilerimizin kazanması ve ülke toprağımızın, tüm arazilerimizin en rasyonel ve verimli şekilde kullanılması…
Çiftçi kardeşlerimiz hangi ürünü hangi toprak parçasına ekeceklerini net bir şekilde görmüş ve ne kadar destek alacaklarını bilmiş olacaklar, bu sayede…
‹Her şeyi yaparım› dönemi bitti. ‹Her şeyi her yerde ekerim› anlayışı artık olmayacak. Nerede, neyi ekeceksiniz? En çok verimi nerede, nasıl alırsınız? Bütün ayrıntılarıyla belli…
Havza bazlı destekleme uygulamaları kapsamında, ülkemizde arz açığı bulunan, stratejik ve bölgesel önem arz eden, insan beslenmesi – sağlığı ve hayvansal üretim açısından önem arz eden buğday, arpa, çavdar, çeltik, dane mısır, tritikale, yulaf, mercimek, nohut, kuru fasulye, pamuk, soya, yağlık ayçiçeği, kanola, aspir, çay, fındık, zeytinyağı ve yem bitkilerinden oluşan 19 ürün bazında değerlendirme yapıldı.
Söz konusu ürünlerle ilgili olarak istatistiki veriler, ekim nöbeti (münavebe), iklim, toprak ve topografya, su kısıtı verileri (mevcut su potansiyeli ve bitki su tüketimi), il ve ilçelerdeki kamu, STK ve üniversitelerin teklifleri dikkate alınarak 1 milyardan fazla verinin yer aldığı Karar Destek Sistemi sonucunda 941 havza/ilçe bazında dağılımı belirlendi.
2017 sezonunda uygulamaya geçilecek bu model kapsamında desteklenecek ürünlerin dağılım listeleri; kooperatiflere, birliklere, odalara ve üreticilere duyurulması bağ- lamında il ve ilçe müdürlüklerine talimatla bildirildi.
Yılda 2 destek söz konusu… Bir ekim zamanı, bir de hasat zamanı…
İlk destek, nisan- mayıs’da, ikinci destek eylül-ekim’de…
Bu sayede inanıyorum ki çiftçimiz rahatlayacak, Türkiye kazanacak…
Üretimin artırılmasına yönelik verilen gübre ve mazot desteğine de değinebilir misiniz, Sayın Bakanım?
Elbette… Sayın Başbakanımızın da “Milli Tarım Projesi” ile ilgili yaptığı değerlendirmelerde dediği gibi gübrede KDV’yi kaldırdık… Böylelikle yüzde 18 bir ucuzluk sağladık… Bu da yetmez dedik… Bakanlığımız ve Tarım Kredi Kooperatifimizle birlikte bir çalışma yaparak bu rakamı yüzde 23’lere getirdik. Üreticimizin en önemli girdilerinden biri olan gübrede neredeyse dörtte bir oranında iyileşme gerçekleştirdik. Mazotta da dedik ki “deponuza 100 TL lik mazot koyun, bunun 50 TL’sini biz verelim”. Bu uygulama ile kalitesiz mazot kullanımının önüne geçip, çevreye de önemli katkı sağladık.
Milli Tarım Projesinin bir diğer ayağı da Hayvancılık yanılmıyorsam, efendim? Hayvan Üretim Fabrikalarından bahsedilirken hayvancılıkta da bazı desteklerin verilebileceği konuşuluyor? İşin aslı nedir, Sayın Bakanım?
Yeni dönemde attığımız adımın ana tanımlaması şöyle yapılabilir: Biz artık hayvan üretim fabrikaları kuruyoruz. Bir başka ifade ile hayvan sayımızı, kendi coğrafyamızda artıracak bir mekanizma şart… Bunun için TİGEM, yaygın bir şekilde damızlık üretimi çalışmalarına ağırlık veriyor şu anda. Yerli üretimi destekleme babında da yoğun bir çalışma süreci içerisindeyiz…
Buna ilave olarak, 31 ilde düve merkezleri kuruyoruz. En az bir merkezde 500 düve olacak. Böylece bir vatandaş hayvancılık yapmak istiyorsa dağ tepe dolaşıp hayvan temin etmeye uğraşmayacak. Gelecek bu 31 merkezden dilediği cinste, ırkta, yaşta, dilediği özellikteki hayvanlarını kaç tane istiyorsa alacak ve gidip hayvancılığı kendi köyünde, dilediği yerde gerçekleştirmiş olacak. Böylece bu merkezler sayesinde hayvan varlığımızın hızla artacağı inancı içindeyim.
Ayrıca, Hibe kapsamında 51 bin damızlık hayvanı genç çiftçilerimize hibe ediyoruz. Dağıtıma Trakya’dan başladık… Yılsonuna kadar ülkemizin muhtelif yerlerinde 80 bin küçükbaş, 51 bin büyükbaş hayvanın dağıtımı tamamlanacak.
Meralar için de bir uygulamamız var… Buraları da hayvancılık yapmak isteyenlere “ıslah yapma şartıyla” cüzi paralarla kiraya vereceğiz.
Hedefler noktasında iddialıyız… 147 milyar liraya gelmiş tarımsal hasılamız. Ne kadar güzel… Ama hedef koymuşuz, 150 milyar dolar. Arkasından ihracat 40 milyar dolar demişiz. Şu anda ihracatımız 17 milyar. Cumhuriyetin 100. yılında arzu edilen hedeflere ulaşmak için bir karış toprağın dahi zayi edilmemesi gerekiyor. Bunu sağlamak için tüm kesimlerle, dayanışma içerisinde yoğun bir mesai harcıyoruz.
Teknolojiyle barışık olarak lisanslı depoculuğun önemine de sık sık değiniyorsunuz konuşmalarınızda… Milli tarım projesinde, lisanslı depoculuk nasıl işleyecek, Sayın Bakanım?
Evet… Konuyu önemsiyorum… Lisanslı depoculuk ile ne kazanacağız… Öncelikle, sağlıklı bir depolama gerçekleşecek, arz-talep dengesinde fiyat istikrarı olacak. Uygun şartlarda kredi imkânları söz konusu… Dilediği zaman üretici ürününü satma imkânı elde edecek. Ne zaman uygun bulursa, o zaman satacak. Bu altyapıyı, depoları oluşturmadan ürün borsasına geçme şansınız yok. Şimdi biz, bir milyon tonun ihalesini yaptık. Trakya da var işin içinde, hızlı bir şekilde 5 milyon tona çıkaracağız bunu. Şu anda 681 bin tonluk lisanslı depomuz var. Hızlı bir şekilde bu depoları bir yıl içerisinde tamamlayacağız.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığımızla koordineli bir çalışma içerisindeyiz… Lisanslı depo altyapısı tamamlandığında, ürün borsasına geçtiğimiz an, üretici ürününü güvenli bir yere verecek. Dilediği zamanda dilediği kadar ürünü, kâğıdı vasıtasıyla satacak.
Artık babadan kalma bir tarım ve hayvancılık anlayışıyla yolumuza devam edemeyiz, çağın gerekleri neyse, teknolojik imkânlar neyse, makine ekipman neyse, bunların tümünü kullanacağız.
Bilimsel veriler çerçevesinde, üniversitelerin de rehberliğinde, hep beraber inşallah yürüyüşümüzü gerçekleştirmiş olacağız.
Üretim takdir edersiniz ki iklimle de oldukça ilintili… İlim adamları, küresel ısınmanın genetik çeşitliliği azaltacağını söylüyorlar… Ve yine bir iddia, dünyanın en zengin yüzde 20’lik kesiminin üretilen ürünün yüzde 76’sına sahip olduğu yönünde… Bu sorulara nasıl bir cevap vermeli, efendim…
Yeryüzünde yaklaşık 2 milyar hektarlık alan, küresel ısınma, iklim değişikliği, çölleşme ve kuraklık tehdidiyle karşı karşıya… Tahminimiz o ki, 1.5 milyardan fazla bir nüfus bu tablodan etkileniyor.
Ortalama küresel sıcaklığın 2015 yılında 0,6 santigrat derece arttığını dikkate alırsak deniz seviyesinin de 10-20 santimetre yükselebileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu tablo bazı bölgelerin sular altında kalmasına, bazı kesimlerin ise su kıtlığı yaşamasına sebep oluyor. Su kıtlığı yaşanılan bölgelerde, 2030 yılına kadar 700 milyon kişinin yurtlarından olacağı varsayımından hareket edecek olursak bu olumsuz gelişmelerden en çok tarımsal faaliyetler etkilenecektir.
İklim değişikliği ve kuraklık 20. Yüzyılın başından bu yana tarımsal ürünlerdeki genetik çeşitliliğin yüzde 75’inin yok olmasına sebep olmuştur. Düşünülen tedbirler hayata geçirilemez ise sırf kuraklık sebebiyle mahsullerden alınan verimin yüzde 10-25 oranında düşeceği hesaplanmaktadır.
Ne yazık ki, dünyanın en zengin yüzde 20’lik diliminde yer alanlar, üretilen toplam gıdanın yüzde 76’sına sahipken, dünyada israf edilen gıdanın paraca değerinin de 1 trilyon doları aştığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
İsrafın önünü alabilir isek inanıyorum ki açlığın ve yoksulluğun ilacını da bulmuş oluruz.
İnşallah, Sayın Bakanım? Son soru şu: tarım ve hayvancılıktaki bu yeni bakış açısı üreticiler tarafından nasıl değerlendiriliyor? Bir sahiplenme söz konusu mu, efendim?
Ben onların memnuniyetini görünce, mutlu oluyorum… Yeni reformların benimsendiği kanaatindeyim… Biz dün olduğu gibi bugün ve yarın, her zaman üreticinin “sesi” olmaya devam edeceğiz. Gerek bitkisel, gerekse hayvansal üretimimizle ilgili teşviklerimiz önümüzdeki dönem baharın erken başlamasına sebep olacak… Çiftçimizde büyük memnuniyet, mutluluk, heyecan var. Bize ‹Siz hükümet, bakanlık olarak görevinizi yaptınız, biz de bundan sonra ambarları doldurmak ve üretimi daha üst seviyelere çıkarmak için üzerimize düşeni yapacağız.› diyorlar. Ben onlara kolaylıklar diliyorum. Onlara çok teşekkür ediyorum.’’
Biz de, size teşekkür ediyoruz… Bizleri bilgilendirdiğiniz için…
Son bir söz söylemek istorum… Diyorum ki “Çiftçi kardeşim, 2017’de havza bazlı ekim yapar isen, 2018’de hasadı alacaksın… UNUTMA!’