Başbakan Binali Yıldırım, WOW Hotel Kongre Merkezi’nde “21. Avrasya Ekonomi Zirvesi”nde konuştu.
Başbakan Binali Yıldırım’ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:
“Türkiye, kesintisiz yüzde 5,8 büyümeyi başarmış bir ülkedir”
Çevre ülkelerde devam eden otorite boşluğu, istikrarsızlık, iç savaş ve terör örgütleri bölgenin istikrarına zarar veriyor.
Bölgemizde bu sıkıntılar yaşanırken Türkiye ne yapıyor? Türkiye’nin yaptığı şey çok açık. Bir yandan terörle mücadele yaparak, hem Avrasya bölgesinin hem de Avrupa’nın güvenliğini sağlıyor. Çok büyük bir mülteci sorununu tek başına göğüsleyerek, bölgemizde ve dünyada mülteci sorununun daha da kötüleşmesinin önüne geçiyor. Diğer yandan da ülkeyi kalkındırmak, ekonomimizi daha da güçlendirmek için kararlar alıyoruz, uygulamalar yapıyoruz.
Çok şükür bu mücadelemizde bugüne kadar başarıyı elde ettik. 15 yıldır biz bunu yapıyoruz ve 15 yılın her geçen yılı da bütün zorluklara rağmen, istediğimiz hedeflere ulaşmakla sonuçlanıyor. Türkiye aralıksız olarak büyüyen bir ülke. 2002’den 2017’ye kadar Türkiye, 2008 sonlarında başlayan küresel krize rağmen, dünyanın küçülmeye başladığı yıllara rağmen, kesintisiz yüzde 5,8 oranında büyümeyi başarmış bir ülkedir.
“Türkiye’nin emperyal hedefleri hiç olmadı”
Balkanlar’da yaşanan büyük acının üzerinden 23 yıl geçti ancak bölgede istikrar ve güvenin halen istenen noktada değil. 1990’lı yıllarda başlayan savaşın ortaya çıkardığı yıkım ve tahribat halen tam olarak giderilemedi. O savaşın acılarını en iyi o bölgede yaşayan dostlarımız bilir. Bugün Balkanlar’da barışın, güvenin, istikrarın sürdürülebilir hale gelmesi için hepimizin üzerine büyük görevler düşüyor. Çünkü Orta Doğu’da zaten yeterince sorunumuz var. Başka bölgelere de bu sorunun yayılmasının önüne mutlaka geçmemiz gerekiyor. İşte bunun için Türkiye, Balkanlar’da bu anlayışla hareket ediyor. Türkiye’nin emperyal hedefleri hiç olmadı, bundan sonra da olmaz. Türkiye gittiği yere iyilik için, dostluk için, barış için gider. Biz Balkanlar gelişsin, Türkiye gelişsin diyoruz.
“Türkiye büyük bir mücadele veriyor”
Avrasya coğrafyası her zaman risklerin ortasında. Avrasya kültürler ve medeniyetlerin buluştuğu bir coğrafya. Bu coğrafyada Balkanlar, Orta Doğu, Kafkaslar, Orta Asya, Karadeniz’in kuzeyi bulunuyor.
Bölgede, Suriye ve Irak’ta iç savaş sürüyor. Kafkaslar’da Ermenistan-Azerbaycan anlaşmazlığı, Filistin ile İsrail arasındaki sorunlar devam ediyor.
Kuzeyde Kırım meselesi, Ukrayna-Rusya, Gürcistan-Rusya, İran-Suudi Arabistan, Katar-Körfez ülkeleri… Say say bitmiyor. Bütün dünyanın olayları Avrasya coğrafyasında oluyor? Bu coğrafyanın ortasında Türkiye var. Türkiye’nin bir yandan Avrupa’ya bir yandan Asya’ya, iki medeniyeti buluşturan uzlaştıran bir görevi var. Bu görevimizi nasıl yapıyoruz? Terörle mücadelede yapıyoruz. Yani bu, Suriye’deki, Irak’taki, Orta Doğu’daki oluşan savaşların sonucu ortaya çıkan veya çıkarılan terör örgütleri var.
Bu terör örgütlerinin dünyanın başına bela olmaması için Türkiye büyük bir mücadele veriyor. Bizim Zeytin Dalı ile Afrin’e, Fırat Kalkanı ile Cerablus’a, El Bab’a gitmemizin arkasında, Suriye’nin topraklarında gözümüzün olması yok. Ne var? Terörü orada kontrol etmek, ortadan kaldırmak ve ülkemize gelmek zorunda kalan kardeşlerimizin huzur ve barış içinde kendi bölgelerine gitmesini sağlamak var. Bunu da başardık.
“Dost ve müttefiklerimizden biz daha fazla empati bekliyoruz”
Bugün Fırat Kalkanı bölgesine 140 bin kişi döndü ve normal hayata geçti. Yöre halkı çocuklarını okula gönderiyor ve sağlık destekleri alıyor. Aynı durum Afrin’de de olacak. Çünkü terör örgütü maalesef zulmediyor oradaki insanlara. Ellerinden topraklarını alıyor, çocuklarını alıp dağa götürüyor, çocuk yaşta ellerine silah veriyor. Kalem tutacak eller silahla tanışıyor.BVütün bunların üstesinden gelmek için büyük bir mücadele veriyoruz ve bugüne kadar da başardık.
Bunun Avrupa’da takdir edilmesini beklerken ne çıkıyor karşımıza? Aşırıcılık çıkıyor, İslam düşmanlığı çıkıyor, radikalizm çıkıyor. Terör örgütlerine karşı muhabbet olarak bize dönüyor. Bunlar Türkiye’nin hak ettiği şeyler değildir.
Dost ve müttefiklerimizden biz daha fazla empati bekliyoruz. Bölgede yaptığımız bu fedakarlığın, bu büyük bedel ödemenin karşılığı bu olmamalıdır. Balkanlar’da da bu olmamalı, Orta Doğu’da da bu olmamalı ve Türkiye’de de bu olmamalı. Balkanlar’da eğer sorun olursa, huzursuzluk olursa Avrupa rahat mı olacak? Avrupa bu işten etkilenmeyecek mi? Tabii ki etkilenecek.
“Sokak kabadayıları gibi kavga ediyorlar”
Özellikle ellerinde büyük güç bulunan ülkeler, BM’nin daimi temsilcileri, bugünlerde çok daha büyük sorumluluk altındalar. Yaptıkları ne? Tweetler atarak birbirlerini tehdit ediyorlar. Dünyanın, bölgenin geleceğini sizin karşılıklı atışmanıza, milyonlarca insanın yok olmasına seyirci mi kalacak bu millet? Efendim, ‘Benim daha iyi füzem var.’ Yok öbürü diyor, ‘Benim daha iyi füzem var. Gönder bakalım.’ ‘Göndermezsen şöyle olur.’ Sokak kavgası… Sokak kabadayıları gibi kavga ediyorlar ama sonucu kim ödüyor, bedeli kim ödüyor? Garip gureba. Sivil insanlar ödüyor.
Başbakan Yıldırım’dan Trump’ın tweetine ilk tepki: Sokak kabadayıları gibi kavga ediyorlar, bedelini sivil insanlar ödüyor.https://t.co/G9tzWD8pvk pic.twitter.com/QCzOF3Igyv
— TRT Haber Canlı (@trthabercanli) 11 Nisan 2018
“Zaman, bölgede yaraları sarma zamanıdır”
Zaman, rekabet zamanı değildir. Zaman, bölgede yaraları sarma zamanıdır, bir araya gelme, ‘Sen daha güçlüsün, ben daha güçlüyüm’ kavgasını bir kenara bırakma zamanıdır. El ele vererek gerçekten Suriye’nin de Irak’ın da toprak bütünlüğünü sağlayarak terör örgütleriyle çifte standart yapmadan, terör örgütleri arasında sıralama yapmadan topyekün mücadele zamanıdır. Biz Türkiye olarak bunu yapıyoruz. Başından beri bunu yapıyoruz ama bunun da başarılabileceğini gösterdik. Suriye’de, Irak’ta, Türkiye’de gösterdik. Çok açık, kimsenin bir karış toprağında gözümüz yok. Ama başkalarının da bizim toprağımıza göz koymasına asla müsamaha göstermeyiz. Her ülkenin aynı hassasiyeti var.
“Türkiye geçen 15 yılda 190 milyar doların üzerinde yatırım aldı”
Türkiye, bölgesinde üstlendiği sorumluluğun yanı sıra 2023 hedeflerine erişmek için planlı şekilde yola devam ediyor. Türkiye geçen 15 yılda 190 mlyar doların üzerinde doğrudan yatırım aldı. Nasıl geldi bu insanlar. 190 milyar dolar. Borsaya para yatırma değil. Fabrika açma, iş kurma, doğrudan yatırım, uzun vadeli. Üretim yapıyor, istihdam sağlıyor. Peki bu 2002’den önceki 15 yılda ne kadardı? 15 milyar dolar. Yılda 1 milyar dolardan neredeyse ortalama 12 milyar dolara yıllık yükselmiş. Bu neden oluyor? Güçlü iktidardan dolayı oluyor, güvenden dolayı oluyor, istikrardan dolayı oluyor.
“Göstergelerle sorunumuz yok”
Türkiye’nin göstergeleriyle hiçbir sorunu yok. Benzer ülkelerin hepsinden daha iyi durumda. Reel büyüme Çin’den ve Hindistan’dan sonra art arda 2017’ye kadar yüzde 5,8 olarak gerçekleşti. Olmasaydı zaten Türkiye 15 yılda 230 milyar dolardan 850 milyar doların üzerine çıkmazdı. Bir büyüme öyküsü var. Sonuca da yansıyor.
Kişi başı milli gelir 3 bin dolarlardan 10 bin doların üzerine çıkmazdı. Türkiye büyümede kapsayıcılığı da sağladı. Son 10 yılda, yani küresel krizin başladığı 2008’den bu tarafa yaklaşık 9 milyon vatandaşımıza iş sağladı, aş sağladı. Bu Avrupa Birliği ülkelerinin tamamının sağladığından fazla. Ülkelerin durumunu gösteren bir başka büyüklük kamu borcu. Türkiye’nin kamu borcu 15 yıl önce yüzde 70’lerden fazlaydı. Şu anda yüzde 28.
Bizim benzerimiz ülkeler var, gelişmekte olan ülkeler. Gelişmiş ülkelerin çok daha fazla borcu var. Ama onlara ‘Niye borcun var bu kadar’ diye soran yok. Onlar dünyanın sahibi olarak kendilerini görüyor. Canları sıkıldıkça ‘Sana şu kadar vergi koydum’ diyor. ‘Demir çeliğe bu kadar vergi koydum, şunların girişini yasakladım’ diyor.
Ekonomik savaşı başlatıyor. Bunun bedelini kim ödüyor? Diğer ülkeler ödüyor. Demek ki idarecilik de sorumluluk gerektiriyor. ‘İstediğim işi istediğim zaman yaparım, istediğim kararı veririm’ demek iyi idarecilik demek değildir. Aldığınız kararların sadece kendi ülkenizi değil, başka ülkelere ne gibi sonuçlar doğuracak bunu da hesap etmeniz lazım.
“Firmaların sayısı artıyor, ihracatçıların sayısı artıyor”
Bankaların özkaynak yeterlilik oranı yine mevcut ülkelerinkinin iki katı. Yüzde 16,7, kriter yüzde 8. Yüzde 8’in altında olursa Maastricht kriterlerine göre risk alanı oluşuyor. İki katının üstünde, batık kredilerde yüzde 3’ün altındayız. Firmaların sayısı artıyor, ihracatçıların sayısı artıyor. PMI dediğimiz yani satın alma yöneticileri endeksi bu ay da arttı, artmaya devam ediyor. Yüzde 51,5. Bütün göstergeler olumlu.
“Büyüme kararında devam edecek”
İki gün önce Sayın Cumhurbaşkanımızın riyasetinde 135 milyar liralık 23 projeye olur verdik. Ne olacak böylece? Bu 19 firma 135 milyar liralık bir yatırım yapacak. 19 firma yatırım yapacak. 34 bin doğrudan çalışan olacak. 134 bin de dolaylı olarak o sektöre hizmet eden çalışan olacak. Cari açığa, yani ithalata verdiğimiz o ürünler için ödediğimiz paralarda düşme olacak. Bu yatırım kararının verenler laf olsun diye vermiyor. Milyar dolarlardan bahsediyoruz.
Neye karar veriyor? Ülkenin geleceğine karar veriyor. Ülkenin geleceğini parlak, güvenli görüyor ve bu yatırım kararını veriyor. Bu günlerde maalesef bölgemizde yaşanan bu gelişmeleri fırsat bilerek ekonomimiz üzerinde bazı spekülasyonlar yapıldığını görüyoruz. Bizim ekonomimizle ilgili bu göstergelerin dışında 3 tane konumuz var. Birisi enflasyon, birisi faiz, bir diğeri de kur, kurlardaki dalgalanma. Bunlarla ilgili bazı sığ, bilimsel temeli olmayan, gerçeklikten yoksun değerlendirmeler var.
Bu vesileyle milletime vereceğim mesaj şudur; 2017’de olduğu gibi 2018’de de büyümeyi sürdürülebilir şekilde devam ettireceğiz. Soğutma falan yok. Aşırı ısıtma da yok. Kararında büyüme devam edecek. Hedeflediğimiz orta vadedeki planda, hedeflediğimiz büyüme oranını devam ettireceği. Onun altına değil üstüne çıkabiliriz.
“Enflasyonun yükselmemesi içintedbirler alıyoruz”
Enflasyonla mücadelede hiçbir rehavet yok. Enflasyonla mücadele önemli çünkü bu, yatırımcının karanını da etkiliyor, vatandaşın ekonomisini de etkiliyor, Dolayısıyla burada dikkatimiz üzerinde olacak. Enflasyonun yükselmemesi için alınması gereken anlık tedbirler, orta-uzun vadeli tedbirler alıyoruz, almaya devam edeceğiz.
“Hem geçici olacak hem de sınırlı olacak”
Bunların konjonktürel gelişmelerle ilgili olduğunu biliyoruz çünkü göstereler bu durumu doğrulamıyor, göstergelerimiz başka bir şey söylüyor. Bu ayrışma tamamen küresel şartlardan ve bölgemizdeki jeopolitik risklerin etkisiyle oluyor. Bir tedirginlik oluyor insanlarda, ‘Savaş mı olacak, oldu mu, Amerika Rusya tehdit ediyor birbirlerini’… Bunların getirdiği geçici yaşanan dalgalanmalardır. Bunun etkileri de sınırlı olacaktır, hem geçici olacak hem de sınırlı olacak. Gereken tedbirler tabii ki alınacak.
Kurun karşılığı para politikasıdır. Para politikasından kim sorumludur; Merkez Bankası. Merkez Bankası gündemine hakimdir. Gerektiği zaman gerekli tedbirlerini de almıştır, bundan sonra da alır. Peki fiyat istikrarı, yani enflasyonu kontrol altına alma kimin görevi? Hükümetin görevi. Hükümet de enflasyona sebep olan unsurlar neyse, gıdadan tutun petrole varıncaya kadar, birçok ana kalemde çalışmaları ilgili Bakanımızın koordinasyonunda Ekonomi Koordinasyon Kurulu yapıyor. Bunları niye anlattım?
Bunları bazı kafa karışıklığı yapmaya çalışan, maksatlı olarak ekonomimiz üzerinde soru işaretleri oluşturmaya çalışanlar var, bunlar duysun diye, vatandaşımız bunları duysun ve itibar etmesin diye bunları ifade etme ihtiyacı duydum.
“Resmi kalkınma yardımlarında 75 kat artış sağlamışız”
Milli gelirine oranla TİKA eliyle, Kızılay eliyle, devlet yardımları marifetiyle, milli gelire göre en fazla dış desteği yapan ülke konumundayız. Bunun da zararını görmedik, faydasını gördük. Uzun vadeli dostluklar kazanıyoruz. Kısa vadeli menfaat peşinde koşmuyoruz. Bölgemizde ihtiyacı olan biri varsa onun desteğine, o ihtiyaç olduğu anda koşmazsak sonra bir anlamı olmaz.
Bu sıkıntıları tarihte yaşamış bir ülke olarak, bunun tecrübelerinden etkilenmiş bir ülke olarak bir görev biliyoruz ve bu anlamda yapıyoruz. Resmi kalkınma yardımlarında 2002’den bu tarafa 75 kat artış sağlamışız. Suriyeli 3,5 milyon insanı bağrımıza basmışız. Ekmeğimizi, evimizi paylaşıyoruz. Onların çocuklarını geleceğe hazırlıyoruz. Sağlık hizmeti veriyoruz, eğitim hizmeti veriyoruz.
Peki ne diyorlar? ‘Çok güzel, aferin, sizi takdir ediyoruz’. Tamam da takdir edin de biraz da çıkış yapın, biraz da destek olun. Sadece sırt sıvazlamakla olmaz. Destek olmak da lazım ama destek olsalar da olmasalar da biz bunu gönüllü olarak yapıyoruz, bunu bir görev olarak biliyoruz. Biliyoruz ki biz de benzer bir şey yaşasak böyle dostlarımız mutlaka olacak. Bu anlayışla çalışıyoruz.
Kaynak: AA
Leave a Reply
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.