Almanya’nın PKK Kartı
Dünya tarihinin en büyük, en acı ve en yıkıcı savaşı olan II. Dünya Savaşı bittiğinde tahmini 55 milyondan fazla insanın ölümü ile sonuçlandı. Kanlı savaşın ilk fitilini ateşleyen baş aktör Almanya’nın 6 milyondan fazla vatandaşı bu savaşta ölmüştü. Savaş sonrası Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılan Almanya’nın, yıkılmış, mezarlığa ve viraneye dönen şehirlerini yeniden inşa etmesi için büyük bir işgücüne ihtiyacı vardı. İş gücü ihtiyacını önce İtalya’dan alınan işçilerle gidermeye başladı fakat bu iş güçü yetmedi. Sonrasında Yunanistan ve İspanya ile işgücü alım anlaşması imzalandı. Türkiye’de o dönem işsizlik oranın yüksek olması ve bu işsizliğe çözüm için arayışa giren Türk Hükümeti vatandaşları için iş ve bir umut kapısı olarak Almanya’yı tercih etti. 30 Ekim 1961’de ise Türkiye ile imzalanan İşçi Mübadelesi Anlaşması’yla Almanya’ya ilk Türk işçi göçü resmen başlamış oldu. İlk Türk işçi kafilesinin 27 Kasım 1961’de Almanya’ya ulaşması ile başlayan göç serüveni zaman içerisinde sayısı hızla artan Türk işçileri, Almanya’da en büyük işçi grubu haline geldi. 27 Mayıs 1960 tarihinde darbe ile demokrasiyi kesintiye uğratanlar bu kez 12 Mart 1971 sahneye çıktılar. 12 Mart darbesi sonrası Almanya’ya siyasi göç dalgası başladı. Bu göç 12 Eylül 1980 darbesine kadar standart bir göçmen sayısı ile devam ederken, 12 Eylül darbesi sonrasındaki siyasi göçün sayısı çok ciddi oranda arttı. Bu göç daha önceleri güzel bir gelecek kurmak ve gurbet ellerde aş için, ekmek için giden işçileri de etkiledi. Türkiye’de art arda yapılan darbeler halk arasında kutuplaşmalara sebep oldu. Türkiye’den gelen devrimci üniversite öğrencileri ve siyasi göçmenler Almanya’da birçok dernekler kurup yazılı materyal yayınlarla bunları destekleyerek ciddi bir ivme kazandılar. Bu gelişmeler eşiğinde Almanya’ya göç eden Kürtlerin tarihi 1950’lere dayanmaktadır. Bu göç önce Irak, İran ve Suriyeli Kürtlerin ülkelerinden siyasi nedenlerle Almanya’ya iltica etmesi ile başlar, sonrasında ise 1970’li yılların başında Türkiye’de bulunan Kürtlerin göçü ile başlayan süreç 12 Eylül darbesi ile en üst seviyeye çıkar. Darbe ile Türkiye’den gelenlerin bir önceki göçlerden gelenler ile arasında ki en büyük fark bu göçün oldukça politize olmuş bir göçmen kitlesinden oluşmasıdır. İş imkanları ve yüksek ücretlerin ötesinde, Alman yasalarının göçmenlere ve siyasi mültecilere sağlamış olduğu fırsatlar Almanya’yı Kürt siyasal hareketi için ideal bir destinasyon haline getirdi. 1961’den itibaren işçi göçü şeklinde başlayan, 1980’lerden itibaren ise siyasi nedenlerin de etkisiyle artan Kürt göçü nedeniyle Almanya’da ciddi bir Kürt nüfusu birikti. Her ne kadar 1973 OPEC krizi Almanya’nın misafir işçi politikasına bir ket vurmuş ve Türkiye’deki işçi bulma bürolarını kapatmışsa da, Almanya’ya Kürt göçü legal ve illegal yollarla devam etti. 1980 askeri darbesi ardından siyasi ilticada bulunan, politik olarak bilinçli ve aktif Kürt milliyetçileri Almanya’daki Kürt hareketini güçlendirmiş ve dinamizm katmıştır. ([1]) İlk gelen göçmenler daha çok para kazanmak amacıyla geldilerse de 1970´li yılların başlarında oluşumuna başlanan ve 1978 yılında Diyarbakır’ın Lice ilçesinin Fis Köyü’nde kuruluşunu ilan eden terör örgütü PKK, 12 Eylül darbesi sonrası emir ve eğitim merkezini yurt dışına taşıdı. Faaliyetlerini yürüttüğü ülkelerin başında Suriye, Irak, Lübnan, İran, Ermenistan olsa da Avrupa’da da taraf toplamak için Almanya terör örgütünün en stratejik merkezi haline dönüştü. Almanya’da kurulan birçok dernek ve kuruluş tek bir çatı altında toplanmak için 1979 yılında Frankfurt´ta bir kongre yaparak, Kürdistan İşçi Dernekleri Federasyonu’nu (KOMKAR) kurdu. Almanya’da örgütlenen PKK terör örgütü politize olmuş Kürtlerden taraf ya da üye kazanmak konusunda zorluk çekmemiş ve hatta Kürtler dışında Almanlar ve diğer etnik kesimlerden destekçiler de bulmuştur. Bu desteklerle birlikte Almanya, terör örgütü PKK’nın finans ve insan kaynağını temin ettiği en önemli ülkeler arasında yer almıştır. 1980’li yıllara gelindiğinde ise PKK terör örgütü ve ona yakın veya örgütün uzantısı olan dernekler faaliyetlerini hızlandırmaya başladı. Böylece Almanya’daki bu Kürt varlığı Almanya, Türkiye ve Kürtler üçlüsünü birbirine bağlayan basit bir göç hikâyesinin ötesine geçmiş oldu. PKK hızla örgütlenerek Almanya içinde kampanyalar düzenlemeye başladı. Kendi ayrılıkçı taraftar cephesini genişletmek üzere Almanya’da yaşayan Kürt topluluklarını kullanmaktan geri durmadı.([2]) Siyasal nedenlerle Almanya’ya göç eden nüfusun fazlalığı ise Kürtlerin bu ülkede yaşayan diğer göçmen gruplara göre neden daha fazla politize olduğunu ortaya koymaktadır. Büyük oranda milliyetçi saiklerle organize olan bu Kürt gruplar; Türkiye, İran, Irak ve Suriye’deki devletlere karşı mücadelelerini Avrupa’ya taşımışlardır.([3]) Bu gruplar 1980’lerin ortalarından itibaren Alman politikacıları Türk siyasi otoritelere baskı yapmaya ikna etme konusunda da oldukça aktif olmuşlardır. ([4]) Almanya İç İstihbaratı Anayasayı Koruma Dairesi, 1983 yılında henüz PKK’dan bahsetmemekteydi (hatta dönemin raporlarında Kürtler için ayrı bir başlık bile bulunmamaktadır). Fakat çok geçmeden PKK, 1984 yılında gerçekleştirdiği bir örgüt içi infazı dolayısıyla Almanya’nın radarına girdi ve ilk kez bu olayla söz konusu raporlara dâhil oldu. Hessen Eyaleti’nin 1984 yılı Anayasayı Koruma Dairesi Raporu örgüt üyesi Zülfü Gök’ün yine bir Kürt tarafından öldürüldüğünü konu etmekte ve aynı rapor yine İsveç’te de benzeri bir örgüt içi infaza dikkat çekmekteydi. Öte yandan bu raporlarda PKK henüz bir terör örgütü olarak sınıflandırılmamakta ve defaatle eylemlerinin içe yönelik olduğu vurgusu yapılmaktaydı. Bu arada 1984 yılında PKK, Avrupa’daki kurumsal çalışmalarını yürütmek üzere çatı örgüt olarak ilk federasyonunu, FEYKA Kürdistan’ı kurmuştu. Almanya’da PKK’ya bağlı bütün dernekler FEYKA Kürdistan (Almanya Kürdistan Yurtsever İsçi ve Kültür Birlikleri Federasyonu) çatısı altında toplanmıştı. 1985 yılına gelindiğinde PKK Almanya’da protesto ve mobilizasyon faaliyetlerine yoğun şekilde başladı ve bu tarihten itibaren PKK, Almanya İç İstihbaratı Federal Anayasayı Koruma Dairesi’nin (Bundesverfassungschutz) nihayet yörüngesine girmiş ve daire PKK’yı izleme kararı almıştı. 1985 yılı Anayasayı Koruma Dairesi raporlarında Kürtler için artık yeni bir alt başlık açılmış ve böylece PKK’nın eylemlerine ve hedeflerine yer verilmişti. Aynı raporlarda Avrupa genelinde İsveç, Danimarka, İsviçre ve Fransa’daki eski PKK yöneticileri ile birlikte PKK’ya muhalif kişilere karşı yapılan infazlara da yer verilmekteydi. Nihayet 1986 yılı Hessen Eyaleti Anayasayı Koruma Dairesi raporunda PKK’nın bir terör örgütü olduğu zikredilse de, örgüt henüz bir yasağa veya müeyyideye tabi tutulmamıştı. 1987 yılı Hessen eyaleti raporlarında ise PKK’nın yalnızca terörizme varan örgüt eylemlerinden bahsedilmekteydi. 1988 yılına gelindiğinde ise, Irak ordusunun Halepçe kimyasal saldırısı Almanya’da yine Kürt grupların eylem ve protestolarının artmasına sebep oldu. 1988’de yayınlanan iç istihbarat raporları, PKK’nın Kürt örgütleri arasındaki liderlik iddiasını, şiddet kullanarak hâkim kıldığını, Ortodoks-komünist ve “kısmen terörist” olarak tanımladığı bu yapının en güçlü örgüt olduğunu vurguladı. 24 Ekim 1989 yılında Duesseldorf Yüksek Eyalet Mahkemesi, 2’si kadın 19 PKK yöneticisine terör örgütü kurma, cinayet, adam öldürmeye teşebbüs ve adam alıkoyma/kaçırma gibi suçlamalardan dava açtı. Yargılananlar arasında terör örgütü PKK’da bu gün hala yönetici konumunda olan Duran Kalkan ve Ali Haydar Kaytan’da bulunuyordu. Duesseldorf Davası, PKK için Almanya’da bir kırılma sürecinin başlangıcı olmuştu. Bu PKK ile ilgili Almanya’daki ilk büyük yargılamaydı ve bu dava yine Almanya içinde ve dışında birçok eylemi de beraberinde getirdi. Söz konusu davanın akabinde Abdullah Öcalan, Stern dergisi ile yaptığı röportajda, duruşma ile ilgili olarak, PKK’nın Almanlara doğrudan saldırmadığını, ancak Almanya’nın bu tutumu değişmediği takdirde Türkiye’deki Alman kurumlarına karşı harekete geçileceğini söyledi. Öcalan bu röportajda, “Partinin Avrupa’daki mücadelesi de başka bir boyuta ulaşabilir” tehdidinde bulundu. İlk defa açıktan Almanya’ya yapılan bu tehdit, PKK’nın Almanya’da bir terör örgütü olarak tanımlanacağının sinyallerini vermekteydi. PKK artık Almanya’ya karşı tehditlerini önemli ölçüde artırmıştı. 1991 yılında Bitlis’in Tatvan ilçesi sınırları dâhilinde bulunan Nemrut Dağı Krater Gölü’ne gezi amaçlı geden 15 Alman turist PKK tarafından alıkonuldu. Turistlerin konakladığı kampa baskın yapan terör örgütü mensupları turistlerden Alman uyruklu olan 15 kişiyi ayırıp yanlarına alarak olay yerinden uzaklaştı. 15 turistten 5’i kendi imkânları ile kurtulmayı başarırken, geri kalan 10 turist alıkonulduktan 9 gün sonra terör örgütü tarafından serbest bırakıldı. PKK’ya bağlı ERNK cephe sorumlusu konuyla ilgili yaptığı açıklamada, bu olayı “yerel gerilla unsurlarının aldığı münferit bir karar” olarak nitelendirmiş ve Türkiye’ye seyahat edecek turistlerin, “Kürdistan Komitesi”nden vize almasını tavsiye edecek kadar ileriye gidiyordu. Tüm bu eylemler PKK’nın yasaklanması tartışmalarını da böylece başlatmış oldu.([5])
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK örgütüne karşı Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde başlatmış olduğu amansız operasyonlar neticesinde büyük darbe alan örgüt Almanya’da bulunan yandaşlarını harekâta geçirerek Türkiye karşıtı lobi çalışmalarına başladılar. Örgüte ait dernek, kuruluş ve yandaş medyanın baskısı ile Bundestag Bütçe Komitesi 1991 yılında aldığı karar ile Türkiye’ye yapılacak askeri yardımları geçici olarak bloke etmiştir. Helmut Kohl hükümeti “Türkiye’nin bu silahları kendi halkına karşı kullanması NATO Anlaşması’na aykırı” yalanı doğrultusunda Mart 1992 tarihinde PKK ile mücadelenin en yoğun olduğu dönemde insan hakları ihlali gerekçesiyle Türkiye’ye silah satmayacağını açıkladı. 1993 yılına kadar terör örgütünün faaliyetlerine kulak tıkayıp, göz yuman Almanya, PKK’nın Türkiye’nin diplomatik temsilciliklerine ve Türk vatandaşlarının sahip olduğu işyerlerine sürekli saldırılar gerçekleştirmesi ardından 26 Kasım 1993 tarihinde PKK ile birlikte örgütün Avrupa’daki siyasi organizasyonu olan ERNK (Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi) yasaklandı. Alınan yasaklama kararına rağmen PKK terör örgütü kurmuş olduğu farklı isimlerdeki dernekler veya yayın kuruluşları çatısı altında faaliyetlerini bugüne denk sürdürdüğü bilinmektedir. Almanya PKK’nın en önemli finans ve insan kaynaklarından biri haline gelmiş ve değişik yöntemlerle PKK sempatizanları tarafından toplanan milyonlarca avro örgütün Türkiye ve Kandil’deki yöneticilerine aktarılmıştır. Alman iç istihbarat örgütü Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı (FAKT, Bundesamt für Verfassungsschutz) raporlarına göre Almanya’daki PKK üyelerinin sayısı 1993’te 7 bin civarındayken bu sayı 2014 yılında yaklaşık 14 bin olmuştur. ([6]) Türkiye’nin Almanya tarafından sağlanan zırhlı personel taşıyıcılarını ve diğer Alman silahlarını Kürtlere karşı kullandığı haberleri 1994 yılında medyada yer almaya başlayınca benzer bir tartışma yeniden alevlenmiştir. ([7]) Bu tartışmalar Almanya’nın Türkiye’ye silah satışını 8 Nisan 1994 tarihinde bir kez daha askıya almasıyla sonuçlanmıştır.([8]) 1995’te Alman resmi makamları ile PKK arasında birçok görüşme sağlanmıştır. Bu gerçekleşen temasların en önemlilerinden biri Berlin senatörü CDU’lu siyasetçi Heinrich Lummer’in Şam’da örgüt elebaşı Abdullah Öcalan’la yaptığı görüşmedir. Bu görüşme sonrası PKK, Almanya’da şiddet eylemlerine son verdiğini açıkladı. 13 Ocak 1998’de Alman Federal Başsavcılığı PKK terör örgütünün uzun süredir terör eyleminde bulunmadığı gerekçesi ile terör örgütü kategorisinden çıkararak sadece bir suç örgütü olarak gördüğünü açıklamıştır. Avrupa Birliği de PKK’yı 2004 yılında terör örgütü olarak tanımıştır. ([9]) Bu tanımlamadan sonra Almanya açısından da yeniden terör örgütü olarak değerlendirilmeye başlandı. PKK lideri Abdullah Öcalan, Kenya’nın başkenti Nairobi’de, MİT ve Genelkurmay Başkanlığı’nın ortak operasyonuyla kıskıvrak yakalanması sonrası PKK militanları, Berlin’de Yunanistan Başkonsolosluğu’nu işgal etti. PKK militanlarından oluşan başka bir grup Hamburg Yunan Başkonsolosluğu önünde toplanarak binaya girmeye çalıştılar fakat çabaları sonuçsuz kalınca binanın camlarını taşlayan PKK’lılar, daha sonra Türk Başkonsolosluğu’na doğru yürüyüşe geçti. PKK militanları aynı anda Bonn’da Kenya Büyükelçiliği, Düsseldorf’da Yunan Başkonsolosluğu, Köln Başkonsolosluğu ve Frankfurt Başkonsolosluklarını işgal etti. Türkiye’den kaçarak mülteci olarak Almanya’ya sığınan PKK yandaşlarının örgütlenmelerini hafife alan hatta çoğu zaman alttan alta çeşitli destekler vererek yüreklendiren Almanya hükümetleri, terörist başı Öcalan’ın yakalanmasında sonra Yunanistan elçiliklerine yapılan baskınlar görünce ülkesinde ki tehlikenin boyutunu ancak kavrayabildi. Bu olaylara kadar Türk Büyükelçilikleri ve konsoloslukları, Türk Hava Yolları büroları, Türk Bankaları, Türklere ait işyerlerini hedef alan PKK terör örgütü mensuplarına “barışçıl eylemci” muamelesi yapan hükümetler kanlı örgütünün bilinmezlikten gelinen yüzünü çok net bir şekilde görerek kavramış oldular. Avrupa ülkelerinin birçoğu ile birlikte Almanya, terörist başı Öcalan’ın idam edilmemesi için sık sık Türkiye’ye çeşitli bahanelerle ziyarette bulundular. Ve bu ziyaretler bebek katilinin idam edilmemesi yönünden sonuç verdi. 2000’li yıllara gelindiğinde terör örgütü mensupları kanlı yüzlerini unutturmak için daha önceleri Almanya’da deşifre olmuş birçok derneği kapatmış izlenimi verip yeni adres ve isimlerle tekrar örgütleşme faaliyetlerine başladılar. Her ne kadar Almanya PKK’yı terör örgütü listesine alsa da pek değişen bir durum olmadığı görülmektedir. Terör örgütü bir çok tv, radyo ve gazete ile propaganda yayınlarını gerçekleştirmiş, dernekler çatısı altında örgüte maddi kaynak sağlamaya devam etmiştir. Türkiye bu gelişmeleri sürekli takip etmiş ve Alman hükümetlerinin bu faaliyetlere son vermesi için hem uluslar arası devletler hukuk kurallarını devreye sokmuş hem de ikili görüşmelerle baskı yapılmıştır. Türkiye’nin haklı talebini dikkate alan Almanya İçişleri Bakanlığı, 19 Haziran 2008 tarihinde terör örgütü PKK’nın yayın organı olan Roj TV’nin Almanya’da herhangi bir faaliyette bulunmasını tamamen yasakladı. Alman hükümetinin son dönemde PKK’nin derneklerine yönelik başlattığı operasyonları bahane gösteren bir grup PKK’lı terörist,10 Temmuz 2008 ‘de Ağrı dağına tırmanan 13 kişilik Alman turist grubundan 3 kişiyi kaçırdılar. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin amansız takibi sonucu köşeye sıkışan terör örgütü PKK mensupları, Alman turistleri serbest bırakmak zorunda kaldı. Bu olay her ne kadar PKK’nın Almanya’yı tehdit etme eylemi gibi gündemde yerini almış olsa da örgüt yandaşlarına anlam ifade eder düzeyde yaptırımlar yapılmamıştır. Almanya, 27 Mayıs ve 12 Eylül darbeleri sonucu Kürt siyasi göçmenlerin ülkelerine gelmesi ile başlayan tedirginlik her geçen gün biraz daha üst seviyelere çıkmış lakin tedbir almakta hayli geç kalınmıştır. Çünkü onlar PKK sorununu sadece Türkiye’nin bir iç meselesi olduğunu ileri sürmüş ve bu mesele üzerine pek fazla düşmemişlerdir. Takvim yaprakları 2012 yılını gösterdiğinde AK Parti hükümeti PKK sorununu kökten çözmek için başlattığı ‘Çözüm Süreci’. Almanya tarafından son derece olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmiş ve destek vermiştir. 23 Mart 2013’e örgütün lider kadrosunda bulunan Murat Karayılan “Resmî ve açık bir şekilde ateşkes ilan ediyoruz” demesinden sonra 3 Nisan 2013’de Abdullah Öcalan PKK’ye sınır dışına çıkma talimatına uyulması için mektup gönderdi. 8 Mayıs 2013’de PKK’lı teröristler kademeli olarak sınır dışına çıkmaya başladılar. PKK terör örgütünün 9 Eylül 2013 tarihinde geri çekilmenin durdurulduğunu açıklamasıyla çözüm süreci çıkmaza girmeye başlamış, sürecin neticesinde örgütün silah bırakacağı yönündeki beklentiler azalmıştır. 20 Temmuz 2015’te Şanlıurfa ilinin Suruç İlçe’sinde düzenlenen bombalı intihar saldırısında 34 kişi öldü, 100’den fazla kişi yaralandı. İki gün sonra yani 22 Temmuz 2015 günü Şanlıurfa‘nın Ceylanpınar ilçesinde gerçekleşen 2 polisin ölümüyle sonuçlanan saldırı sonrası 2009 yılından beri sürmekte olan Çözüm Süreci’nin sona erdirilme süreci başlamış oldu. Alman hükümetinin Çözüm Süreci’nin devam etmesi için yaptığı görüşmeler taraflar arasında karşılıksız kalmıştır. Türkiye’de yaşanan gelişmeleri takip eden Alman ordusu, diğer taraftan ABD öncülüğünde terör örgütü DEAŞ’a karşı kurulan koalisyonun bir parçası olarak peşmerge güçlerini eğitmeye devam ediyor. Eylül 2014’ten beri Alman ordusu, peşmergeye 90 milyon Euro değerinde 32 bin silah verdi. Almanya’nın peşmergeye gönderdiği çok sayıda silahın terör örgütü PKK’nın eline geçtiği haberleri Alman basınına yansımış lakin hükümet yetkilileri haberi yalanlamışlardı. 2011’de başlayan Suriye iç savaşında Esed rejimi, DEAŞ, PYD/PKK ittifakının Türkiye’yi hedef haline getirmesine karşı 24 Ağustos 2016, Türkiye, güneyindeki terör tehdidine karşı “Fırat Kalkanı” operasyonunu başlattı. 24 Şubat 2017’de Türk Silahlı Kuvvetleri destekli Özgür Suriye Ordusu, El-Bab‘ın kontrolünü tamamen DEAŞ’ tan alarak son noktayı koydu. Fırat Kalkanı Harekat’ında Türk Ordusuna övgü yağdıran Almanya Türkiye’nin ulusal güvenliğini korumak amacı ile BM sözleşmesinin 51. Maddesi çerçevesinde Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Suriye’nin Afrin bölgesindeki PKK/PYD/YPG ve DEAŞ hedeflerine yönelik düzenlediği Zeytin Dalı Harekatı’nda sessizliğe bürünmüş, ülkesinde aktif bulunan FETÖ terör örgütü yayın kuruluşları, adeta PKK terör örgütünün emrine verilmiştir. Çünkü bu medya kuruluşları sürekli FETÖ ağzı, PKK kalemi ile başta Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ı, meşru hükümeti ve Türk halkı hakkında ağır eleştiriler yazmakla birlikte ‘’Türkler, Afrin’de Kürtleri öldürüyor’’ yalan haberlerini yaparak Almanya’da, Avrupa’da ve dünya genelinde bu kara propagandayı yayma girişiminde bulundular. Bu kara propagandaya destek Almanya tarafından çok gecikmeden geldi. Türkiye’nin terör örgütü IŞİD’e karşı başlattığı harekâtı destekleyen Almanya, PKK’ya yönelik operasyonları eleştirmişti. Almanya Savunma Bakanı Von der Leyen, ‘Bild am Sonntag’ gazetesindeki demecinde “Türkiye’nin IŞİD’e karşı kendini savunma hakkı ne kadar doğruysa, PKK’yla barış yolu da o kadar önemli” ifadelerini kullanmış, Almanya’nın IŞİD ile mücadele için farklı etnik grupları birleştirmeye çalıştığını aktararak “PKK’ya operasyonlardan endişeliyiz” mesajı vermişti. Alman Parlamentosu’nda Zeytin Dalı Harekâtı tartışıldı. Bundestag’da temsil edilen aşırı sağdan sola kadar tüm siyasi partiler, hedef Türkiye olunca hemencik birleştiler. Ağız birliği etmiş gibi Zeytin Dalı Harekâtını devletlerarası hukuka aykırı olarak nitelediler. Sol Parti Meclis’te PKK renklerinden oluşan şallarla gösteri yaptı. Sol Parti Başkanı Katja Kipping ve milletvekilleri boyunlarına sarı-yeşil-kırmızı şallar taktı. Meclis’te bu tarz giyim gösteri anlamına geldiği için yasak olmasına rağmen oturumu açan Meclis Başkan Yardımcısı Yeşiller üyesi Claudia Roth, şalları çıkarmaları için girişimde bulunmadı. Sol Parti Başkanı Katja Kipping, YPG’yi terör örgütü DEAŞ’a karşı kale olarak niteledi. PKK destekçisi Katja Kipping i bununla yetinmeyerek konuşmasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afrin Harekâtını kınadı ve Alman hükümetinin bu operasyonu kınayan bir açıklama yapmamasına tepki gösterdi. Kipping, konuşmasında PKK yalanlarını tekrar ederek “Türk ordusu Afrin’deki sivil halkı öldürüyor, ama Başbakan Angela Merkel da susuyor” dedi. Alman hükümetine seslenerek, “Sizin suskunluğunuz, Erdoğan’ın önünde diz çökmektir. Bu suskunluğa son verin” diyen Sol Partili politikacı, “Türkiye ile planlanan her türlü askeri işbirliğini durdurun” çağrısı yaptı. Alman parlamentosunda yapılan bu konuşmalardan cesaret alan PKK terör örgütü yandaşları ve Almanya Demokratik Kürt Toplumu Merkezi (NAV-DEM) Türkiye aleyhine çok çirkin pankartlar ile Almanya‘nın Köln kenti Ebert Meydanı’nda, Zeytin Dalı Harekâtı’nı protesto yürüyüşünde bulundular. Gösteride terör örgütü YPG/PKK bayrakları bebek katili PKK terör örgütü elebaşı Öcalan’ın posterlerine izin verildi.
Zeytin Dalı Harekâtı’nda PKK/YPG terör örgütlerine kalkan olan ve harekâta tepkiler gösteren Almanya hükümeti Barış Pınarı Harekatı’na benzer tepkiler verdi. Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’in (BM) ilgili mevzuatı ve uluslararası hukuktan kaynaklanan “meşru müdafaa hakkı” çerçevesinde, sadece teröristlerin hedef alınarak icra ettiği Barış Pınarı Harekâtı’na Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Türkiye‘nin Suriye‘nin kuzeydoğusuna yaptığı askeri harekât ile ilgili Alman hükümetinin tutumunun herkesçe bilindiğini ve harekâtın devam etmemesi gerektiğini belirtti. Diğer bir açıklamada Almanya’da koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) Meclis Grup Başkanı Rolf Mützenich, Suriye’nin kuzeydoğusuna yönelik askeri harekât nedeniyle Türkiye’nin NATO üyeliğinin sorgulanması gerektiğini söyledi. ([10]) Türkiye tarafından aranan yaklaşık 5 bin terörist Almanya’da ve iade edilmiyor. Alman istihbaratının resmi istatistiklerine göre Almanya’da 14 bin PKK’lı terörist yaşıyor. Almanya sadece Can Dündar’a değil tüm FETÖ teröristlerine de kucak açmış durumda. Almanya 15 Temmuz FETÖ darbesinde Türkiye’ye destek vermediği gibi ilerleyen süreçte FETÖ mensubu yüzlerce kişi ve üst rütbeli askerlere sığınma hakkı vermiştir. Darbenin sivil “imamı” Adil Öksüz adlı teröristin Almanya’da olduğu Türkiye tarafında kendilerine iletilmesine rağmen Öksüz hakkında göstermelik bir arama başlatıldığı bilinmektedir. PKK ve FETÖ mensuplarının Almanya’yı ortak yerleşim yerleri olarak görmelerinin rastlantı olamaz. Almanya ve PKK/FETÖ ortaklığı sadece bunlarla sınırlı değil. Özellikle 15 Temmuz FETÖ darbesi sonrası Almanya medya organları doğrudan doğruya Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alıyor. Birçok gazete ve dergi ‘’Türkler Kürtleri Katlediyor’’, “Sultan Erdoğan”, “Diktatör Erdoğan’’ gibi benzetmelerle çıkıyor. Aynı şekilde tehlikeli olan bir diğer husus ise Almanya’nın, PKK yandaşlarının Türkiye kökenli vatandaşlara ait işyerlerine yaptıkları saldırılara karşı tepkisiz kalmalarıdır. Sergilenen bu tutum PKK’lıların bir sonraki başkaca bir eylemsel faaliyetleri yapması için cesaretlendirmektedir. Almanya terör örgütü PKK’nın gösteri, eylem, terör propagandası, dernek kurma, medya kuruluşlarını kurma, haraç toplama ve militan yetiştirme gibi faaliyetlerine büyük oranda göz yummasının altında şüphesiz birden çok sebep var. Ancak bunlar içerisinde en önemlisi Almanya PKK terör örgütü ve uzantılarını Türkiye, Irak, Suriye ve İran genelinde hamisi gibi görüp, olası durumlarda örgütü bu ülkelerin içişlerine müdahale etme aracı olarak kullanma planı yatmaktadır. PKK’lı teröristlerin Almanya’da faaliyet gösterirken rahat hareket etmesinin bir diğer sebebi ise örgütün Alman kurumlarına ve güvenlik birimlerine yönelik her hangi bir eylem yapmaması teşkil ediyor. Aynı terör örgütü Türkiye başta olmak üzere Irak, İran ve Suriye’de birçok eylemsel faaliyet yapmasına rağmen Almanya’da olmaması bu ilişkinin boyutunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Diğer bir sebep ise Almanya’da bulunan bir milyondan fazla Kürt nüfusunun varlığı. Çünkü Alman yönetimi PKK’yi dönemsel olarak terör örgütü gibi görmüş olsa da arka planında Kürtlerin temsilcisi gibi görmektedir.
[1] ÖMER YILMAZ, ALMANYA’NIN KÜRT VE PKK POLITIKASI
[2] https://www.independentturkish.com/node/97896/t%C3%BCrkiyeden-sesler/k%C3%BCrt-meselesinin-almanya%E2%80%99ya-ta%C5%9F%C4%B1nmas%C4%B1-s%C3%BCreci-1 Aydın Enes Seydanlıoğlu
[3] İnat, “Almanya’nın PKK ve Kürt Politikası,” s. 39.
[4] Eva Ostergaard-Nielsen, Transnational Politics, Turks and Kurds in Germany, London, Routledge, 2003, s. 98; Kürt sorunu Alman Bundestag’da o kadar çok tartışma konusu olmuştur ki, dönemin Dışişleri Bakanlığıyla ilgili Devlet Bakanı Helmut Schäfer şöyle bir yorum yapmıştır:“Bu Parlamentodaki uzun dönemli hizmetim sayesinde ve aynı zamanda Devlet Bakanı olarak şunu söyleyebilirim ki Alman Bundestag’da istatistiki olarak Kürtler kadar yoğun ve çokça tartışılan başka bir halk (Volksgruppe) olmamıştır.”
[5] https://www.independentturkish.com/node/97896/t%C3%BCrkiyeden-sesler/k%C3%BCrt-meselesinin-almanya%E2%80%99ya-ta%C5%9F%C4%B1nmas%C4%B1-s%C3%BCreci-1 Aydın Enes Seydanlıoğlu
[6] Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın yıllık raporları için bkz. Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı Resmi Web Sitesi, https://www.verfassungsschutz.de…, Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı 2014 Raporu, Alman İçişleri Bakanlığı, s. 129, https://www.verfassungsschutz.de…
[7] Claus Hofhansel, Commercial Competition and National Security: Comparing U.S. and German Export Control Policies, Westport, Praeger, 1996, s. 127.
[8] “Bonn Setzt Waffenlieferungen an NATO-Artner Türkei Aus,” Zeitung für Darmstadt, 15 Nisan 1994, No 67, http://www.zfd-online.net/Bilder/ A67.pdf.
[9] http://www.mfa.gov.tr/pkk.tr.mfa
[10] https://www.dw.com/tr/m%C3%BCtzenich-t%C3%BCrkiyenin-nato-%C3%BCyeli%C4%9Fi-sorgulanmal%C4%B1/a-50980606
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin PKK örgütüne karşı Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde başlatmış olduğu amansız operasyonlar neticesinde büyük darbe alan örgüt Almanya’da bulunan yandaşlarını harekâta geçirerek Türkiye karşıtı lobi çalışmalarına başladılar. Örgüte ait dernek, kuruluş ve yandaş medyanın baskısı ile Bundestag Bütçe Komitesi 1991 yılında aldığı karar ile Türkiye’ye yapılacak askeri yardımları geçici olarak bloke etmiştir. Helmut Kohl hükümeti “Türkiye’nin bu silahları kendi halkına karşı kullanması NATO Anlaşması’na aykırı” yalanı doğrultusunda Mart 1992 tarihinde PKK ile mücadelenin en yoğun olduğu dönemde insan hakları ihlali gerekçesiyle Türkiye’ye silah satmayacağını açıkladı. 1993 yılına kadar terör örgütünün faaliyetlerine kulak tıkayıp, göz yuman Almanya, PKK’nın Türkiye’nin diplomatik temsilciliklerine ve Türk vatandaşlarının sahip olduğu işyerlerine sürekli saldırılar gerçekleştirmesi ardından 26 Kasım 1993 tarihinde PKK ile birlikte örgütün Avrupa’daki siyasi organizasyonu olan ERNK (Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi) yasaklandı. Alınan yasaklama kararına rağmen PKK terör örgütü kurmuş olduğu farklı isimlerdeki dernekler veya yayın kuruluşları çatısı altında faaliyetlerini bugüne denk sürdürdüğü bilinmektedir. Almanya PKK’nın en önemli finans ve insan kaynaklarından biri haline gelmiş ve değişik yöntemlerle PKK sempatizanları tarafından toplanan milyonlarca avro örgütün Türkiye ve Kandil’deki yöneticilerine aktarılmıştır. Alman iç istihbarat örgütü Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı (FAKT, Bundesamt für Verfassungsschutz) raporlarına göre Almanya’daki PKK üyelerinin sayısı 1993’te 7 bin civarındayken bu sayı 2014 yılında yaklaşık 14 bin olmuştur. ([1]) Türkiye’nin Almanya tarafından sağlanan zırhlı personel taşıyıcılarını ve diğer Alman silahlarını Kürtlere karşı kullandığı haberleri 1994 yılında medyada yer almaya başlayınca benzer bir tartışma yeniden alevlenmiştir. ([2]) Bu tartışmalar Almanya’nın Türkiye’ye silah satışını 8 Nisan 1994 tarihinde bir kez daha askıya almasıyla sonuçlanmıştır.([3]) 1995’te Alman resmi makamları ile PKK arasında birçok görüşme sağlanmıştır. Bu gerçekleşen temasların en önemlilerinden biri Berlin senatörü CDU’lu siyasetçi Heinrich Lummer’in Şam’da örgüt elebaşı Abdullah Öcalan’la yaptığı görüşmedir. Bu görüşme sonrası PKK, Almanya’da şiddet eylemlerine son verdiğini açıkladı. 13 Ocak 1998’de Alman Federal Başsavcılığı PKK terör örgütünün uzun süredir terör eyleminde bulunmadığı gerekçesi ile terör örgütü kategorisinden çıkararak sadece bir suç örgütü olarak gördüğünü açıklamıştır. Avrupa Birliği de PKK’yı 2004 yılında terör örgütü olarak tanımıştır. ([4]) Bu tanımlamadan sonra Almanya açısından da yeniden terör örgütü olarak değerlendirilmeye başlandı. PKK lideri Abdullah Öcalan, Kenya’nın başkenti Nairobi’de, MİT ve Genelkurmay Başkanlığı’nın ortak operasyonuyla kıskıvrak yakalanması sonrası PKK militanları, Berlin’de Yunanistan Başkonsolosluğu’nu işgal etti. PKK militanlarından oluşan başka bir grup Hamburg Yunan Başkonsolosluğu önünde toplanarak binaya girmeye çalıştılar fakat çabaları sonuçsuz kalınca binanın camlarını taşlayan PKK’lılar, daha sonra Türk Başkonsolosluğu’na doğru yürüyüşe geçti. PKK militanları aynı anda Bonn’da Kenya Büyükelçiliği, Düsseldorf’da Yunan Başkonsolosluğu, Köln Başkonsolosluğu ve Frankfurt Başkonsolosluklarını işgal etti. Türkiye’den kaçarak mülteci olarak Almanya’ya sığınan PKK yandaşlarının örgütlenmelerini hafife alan hatta çoğu zaman alttan alta çeşitli destekler vererek yüreklendiren Almanya hükümetleri, terörist başı Öcalan’ın yakalanmasında sonra Yunanistan elçiliklerine yapılan baskınlar görünce ülkesinde ki tehlikenin boyutunu ancak kavrayabildi. Bu olaylara kadar Türk Büyükelçilikleri ve konsoloslukları, Türk Hava Yolları büroları, Türk Bankaları, Türklere ait işyerlerini hedef alan PKK terör örgütü mensuplarına “barışçıl eylemci” muamelesi yapan hükümetler kanlı örgütünün bilinmezlikten gelinen yüzünü çok net bir şekilde görerek kavramış oldular. Avrupa ülkelerinin birçoğu ile birlikte Almanya, terörist başı Öcalan’ın idam edilmemesi için sık sık Türkiye’ye çeşitli bahanelerle ziyarette bulundular. Ve bu ziyaretler bebek katilinin idam edilmemesi yönünden sonuç verdi. 2000’li yıllara gelindiğinde terör örgütü mensupları kanlı yüzlerini unutturmak için daha önceleri Almanya’da deşifre olmuş birçok derneği kapatmış izlenimi verip yeni adres ve isimlerle tekrar örgütleşme faaliyetlerine başladılar. Her ne kadar Almanya PKK’yı terör örgütü listesine alsa da pek değişen bir durum olmadığı görülmektedir. Terör örgütü bir çok tv, radyo ve gazete ile propaganda yayınlarını gerçekleştirmiş, dernekler çatısı altında örgüte maddi kaynak sağlamaya devam etmiştir. Türkiye bu gelişmeleri sürekli takip etmiş ve Alman hükümetlerinin bu faaliyetlere son vermesi için hem uluslar arası devletler hukuk kurallarını devreye sokmuş hem de ikili görüşmelerle baskı yapılmıştır. Türkiye’nin haklı talebini dikkate alan Almanya İçişleri Bakanlığı, 19 Haziran 2008 tarihinde terör örgütü PKK’nın yayın organı olan Roj TV’nin Almanya’da herhangi bir faaliyette bulunmasını tamamen yasakladı. Alman hükümetinin son dönemde PKK’nin derneklerine yönelik başlattığı operasyonları bahane gösteren bir grup PKK’lı terörist,10 Temmuz 2008 ‘de Ağrı dağına tırmanan 13 kişilik Alman turist grubundan 3 kişiyi kaçırdılar. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin amansız takibi sonucu köşeye sıkışan terör örgütü PKK mensupları, Alman turistleri serbest bırakmak zorunda kaldı. Bu olay her ne kadar PKK’nın Almanya’yı tehdit etme eylemi gibi gündemde yerini almış olsa da örgüt yandaşlarına anlam ifade eder düzeyde yaptırımlar yapılmamıştır. Almanya, 27 Mayıs ve 12 Eylül darbeleri sonucu Kürt siyasi göçmenlerin ülkelerine gelmesi ile başlayan tedirginlik her geçen gün biraz daha üst seviyelere çıkmış lakin tedbir almakta hayli geç kalınmıştır. Çünkü onlar PKK sorununu sadece Türkiye’nin bir iç meselesi olduğunu ileri sürmüş ve bu mesele üzerine pek fazla düşmemişlerdir. Takvim yaprakları 2012 yılını gösterdiğinde AK Parti hükümeti PKK sorununu kökten çözmek için başlattığı ‘Çözüm Süreci’. Almanya tarafından son derece olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmiş ve destek vermiştir. 23 Mart 2013’e örgütün lider kadrosunda bulunan Murat Karayılan “Resmî ve açık bir şekilde ateşkes ilan ediyoruz” demesinden sonra 3 Nisan 2013’de Abdullah Öcalan PKK’ye sınır dışına çıkma talimatına uyulması için mektup gönderdi. 8 Mayıs 2013’de PKK’lı teröristler kademeli olarak sınır dışına çıkmaya başladılar. PKK terör örgütünün 9 Eylül 2013 tarihinde geri çekilmenin durdurulduğunu açıklamasıyla çözüm süreci çıkmaza girmeye başlamış, sürecin neticesinde örgütün silah bırakacağı yönündeki beklentiler azalmıştır. 20 Temmuz 2015’te Şanlıurfa ilinin Suruç İlçe’sinde düzenlenen bombalı intihar saldırısında 34 kişi öldü, 100’den fazla kişi yaralandı. İki gün sonra yani 22 Temmuz 2015 günü Şanlıurfa‘nın Ceylanpınar ilçesinde gerçekleşen 2 polisin ölümüyle sonuçlanan saldırı sonrası 2009 yılından beri sürmekte olan Çözüm Süreci’nin sona erdirilme süreci başlamış oldu. Alman hükümetinin Çözüm Süreci’nin devam etmesi için yaptığı görüşmeler taraflar arasında karşılıksız kalmıştır. Türkiye’de yaşanan gelişmeleri takip eden Alman ordusu, diğer taraftan ABD öncülüğünde terör örgütü DEAŞ’a karşı kurulan koalisyonun bir parçası olarak peşmerge güçlerini eğitmeye devam ediyor. Eylül 2014’ten beri Alman ordusu, peşmergeye 90 milyon Euro değerinde 32 bin silah verdi. Almanya’nın peşmergeye gönderdiği çok sayıda silahın terör örgütü PKK’nın eline geçtiği haberleri Alman basınına yansımış lakin hükümet yetkilileri haberi yalanlamışlardı. 2011’de başlayan Suriye iç savaşında Esed rejimi, DEAŞ, PYD/PKK ittifakının Türkiye’yi hedef haline getirmesine karşı 24 Ağustos 2016, Türkiye, güneyindeki terör tehdidine karşı “Fırat Kalkanı” operasyonunu başlattı. 24 Şubat 2017’de Türk Silahlı Kuvvetleri destekli Özgür Suriye Ordusu, El-Bab‘ın kontrolünü tamamen DEAŞ’ tan alarak son noktayı koydu. Fırat Kalkanı Harekat’ında Türk Ordusuna övgü yağdıran Almanya Türkiye’nin ulusal güvenliğini korumak amacı ile BM sözleşmesinin 51. Maddesi çerçevesinde Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Suriye’nin Afrin bölgesindeki PKK/PYD/YPG ve DEAŞ hedeflerine yönelik düzenlediği Zeytin Dalı Harekatı’nda sessizliğe bürünmüş, ülkesinde aktif bulunan FETÖ terör örgütü yayın kuruluşları, adeta PKK terör örgütünün emrine verilmiştir. Çünkü bu medya kuruluşları sürekli FETÖ ağzı, PKK kalemi ile başta Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ı, meşru hükümeti ve Türk halkı hakkında ağır eleştiriler yazmakla birlikte ‘’Türkler, Afrin’de Kürtleri öldürüyor’’ yalan haberlerini yaparak Almanya’da, Avrupa’da ve dünya genelinde bu kara propagandayı yayma girişiminde bulundular. Bu kara propagandaya destek Almanya tarafından çok gecikmeden geldi. Türkiye’nin terör örgütü IŞİD’e karşı başlattığı harekâtı destekleyen Almanya, PKK’ya yönelik operasyonları eleştirmişti. Almanya Savunma Bakanı Von der Leyen, ‘Bild am Sonntag’ gazetesindeki demecinde “Türkiye’nin IŞİD’e karşı kendini savunma hakkı ne kadar doğruysa, PKK’yla barış yolu da o kadar önemli” ifadelerini kullanmış, Almanya’nın IŞİD ile mücadele için farklı etnik grupları birleştirmeye çalıştığını aktararak “PKK’ya operasyonlardan endişeliyiz” mesajı vermişti. Alman Parlamentosu’nda Zeytin Dalı Harekâtı tartışıldı. Bundestag’da temsil edilen aşırı sağdan sola kadar tüm siyasi partiler, hedef Türkiye olunca hemencik birleştiler. Ağız birliği etmiş gibi Zeytin Dalı Harekâtını devletlerarası hukuka aykırı olarak nitelediler. Sol Parti Meclis’te PKK renklerinden oluşan şallarla gösteri yaptı. Sol Parti Başkanı Katja Kipping ve milletvekilleri boyunlarına sarı-yeşil-kırmızı şallar taktı. Meclis’te bu tarz giyim gösteri anlamına geldiği için yasak olmasına rağmen oturumu açan Meclis Başkan Yardımcısı Yeşiller üyesi Claudia Roth, şalları çıkarmaları için girişimde bulunmadı. Sol Parti Başkanı Katja Kipping, YPG’yi terör örgütü DEAŞ’a karşı kale olarak niteledi. PKK destekçisi Katja Kipping i bununla yetinmeyerek konuşmasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afrin Harekâtını kınadı ve Alman hükümetinin bu operasyonu kınayan bir açıklama yapmamasına tepki gösterdi. Kipping, konuşmasında PKK yalanlarını tekrar ederek “Türk ordusu Afrin’deki sivil halkı öldürüyor, ama Başbakan Angela Merkel da susuyor” dedi. Alman hükümetine seslenerek, “Sizin suskunluğunuz, Erdoğan’ın önünde diz çökmektir. Bu suskunluğa son verin” diyen Sol Partili politikacı, “Türkiye ile planlanan her türlü askeri işbirliğini durdurun” çağrısı yaptı. Alman parlamentosunda yapılan bu konuşmalardan cesaret alan PKK terör örgütü yandaşları ve Almanya Demokratik Kürt Toplumu Merkezi (NAV-DEM) Türkiye aleyhine çok çirkin pankartlar ile Almanya‘nın Köln kenti Ebert Meydanı’nda, Zeytin Dalı Harekâtı’nı protesto yürüyüşünde bulundular. Gösteride terör örgütü YPG/PKK bayrakları bebek katili PKK terör örgütü elebaşı Öcalan’ın posterlerine izin verildi.
Zeytin Dalı Harekâtı’nda PKK/YPG terör örgütlerine kalkan olan ve harekâta tepkiler gösteren Almanya hükümeti Barış Pınarı Harekatı’na benzer tepkiler verdi. Türkiye’nin Birleşmiş Milletler’in (BM) ilgili mevzuatı ve uluslararası hukuktan kaynaklanan “meşru müdafaa hakkı” çerçevesinde, sadece teröristlerin hedef alınarak icra ettiği Barış Pınarı Harekâtı’na Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Türkiye‘nin Suriye‘nin kuzeydoğusuna yaptığı askeri harekât ile ilgili Alman hükümetinin tutumunun herkesçe bilindiğini ve harekâtın devam etmemesi gerektiğini belirtti. Diğer bir açıklamada Almanya’da koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) Meclis Grup Başkanı Rolf Mützenich, Suriye’nin kuzeydoğusuna yönelik askeri harekât nedeniyle Türkiye’nin NATO üyeliğinin sorgulanması gerektiğini söyledi. ([5]) Türkiye tarafından aranan yaklaşık 5 bin terörist Almanya’da ve iade edilmiyor. Alman istihbaratının resmi istatistiklerine göre Almanya’da 14 bin PKK’lı terörist yaşıyor. Almanya sadece Can Dündar’a değil tüm FETÖ teröristlerine de kucak açmış durumda. Almanya 15 Temmuz FETÖ darbesinde Türkiye’ye destek vermediği gibi ilerleyen süreçte FETÖ mensubu yüzlerce kişi ve üst rütbeli askerlere sığınma hakkı vermiştir. Darbenin sivil “imamı” Adil Öksüz adlı teröristin Almanya’da olduğu Türkiye tarafında kendilerine iletilmesine rağmen Öksüz hakkında göstermelik bir arama başlatıldığı bilinmektedir. PKK ve FETÖ mensuplarının Almanya’yı ortak yerleşim yerleri olarak görmelerinin rastlantı olamaz. Almanya ve PKK/FETÖ ortaklığı sadece bunlarla sınırlı değil. Özellikle 15 Temmuz FETÖ darbesi sonrası Almanya medya organları doğrudan doğruya Türkiye’yi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alıyor. Birçok gazete ve dergi ‘’Türkler Kürtleri Katlediyor’’, “Sultan Erdoğan”, “Diktatör Erdoğan’’ gibi benzetmelerle çıkıyor. Aynı şekilde tehlikeli olan bir diğer husus ise Almanya’nın, PKK yandaşlarının Türkiye kökenli vatandaşlara ait işyerlerine yaptıkları saldırılara karşı tepkisiz kalmalarıdır. Sergilenen bu tutum PKK’lıların bir sonraki başkaca bir eylemsel faaliyetleri yapması için cesaretlendirmektedir. Almanya terör örgütü PKK’nın gösteri, eylem, terör propagandası, dernek kurma, medya kuruluşlarını kurma, haraç toplama ve militan yetiştirme gibi faaliyetlerine büyük oranda göz yummasının altında şüphesiz birden çok sebep var. Ancak bunlar içerisinde en önemlisi Almanya PKK terör örgütü ve uzantılarını Türkiye, Irak, Suriye ve İran genelinde hamisi gibi görüp, olası durumlarda örgütü bu ülkelerin içişlerine müdahale etme aracı olarak kullanma planı yatmaktadır. PKK’lı teröristlerin Almanya’da faaliyet gösterirken rahat hareket etmesinin bir diğer sebebi ise örgütün Alman kurumlarına ve güvenlik birimlerine yönelik her hangi bir eylem yapmaması teşkil ediyor. Aynı terör örgütü Türkiye başta olmak üzere Irak, İran ve Suriye’de birçok eylemsel faaliyet yapmasına rağmen Almanya’da olmaması bu ilişkinin boyutunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Diğer bir sebep ise Almanya’da bulunan bir milyondan fazla Kürt nüfusunun varlığı. Çünkü Alman yönetimi PKK’yi dönemsel olarak terör örgütü gibi görmüş olsa da arka planında Kürtlerin temsilcisi gibi görmektedir.
[1] Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın yıllık raporları için bkz. Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı Resmi Web Sitesi, https://www.verfassungsschutz.de…, Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı 2014 Raporu, Alman İçişleri Bakanlığı, s. 129, https://www.verfassungsschutz.de…
[2] Claus Hofhansel, Commercial Competition and National Security: Comparing U.S. and German Export Control Policies, Westport, Praeger, 1996, s. 127.
[3] “Bonn Setzt Waffenlieferungen an NATO-Artner Türkei Aus,” Zeitung für Darmstadt, 15 Nisan 1994, No 67, http://www.zfd-online.net/Bilder/ A67.pdf.
[4] http://www.mfa.gov.tr/pkk.tr.mfa
[5] https://www.dw.com/tr/m%C3%BCtzenich-t%C3%BCrkiyenin-nato-%C3%BCyeli%C4%9Fi-sorgulanmal%C4%B1/a-50980606
Dr. İmbat MUĞLU