Bildiğiniz üzere, Turizm, sahip olunan destinasyonlarla, ülkeler için önemli bir tanıtım ve gelir kaynağı…
Bu bağlamda, sürdürülebilir turizm çok ama çok önemli..
Biz arkeologlar içinde, bu süreçte, kültür turizmi ve arkeoloji hep bir adım önde…
Helenistik, Selçuklu, Roma, Bizans, Osmanlı’dan kalan antik kalıntılar ve özellikle Perge, Side, Letoon, Arykanda, Patara, Myra, Olympos, Phaselis, Rhodiapolis ve diğer ören yerleri ilk aklımıza gelenler…
Tüm bunlar, Anadolu’nun, dünyanın özeti olduğunu gösteriyor bize…
500 bin yıllık bir uygarlığın hikâyesi var elimizde…
Dergimizin, ilerleyen sayfalarında okuyacağınız, Patara Kazı Başkanı Prof. Dr. Havva İşkan Işık hocamızın değerlendirmeleri, sizi o günlere götürüp, heyecanlandıracak…
Ne dersiniz, bir iki ip ucu ile, okuma öncesi bir ön hazırlık yapalım mı?
Bakın ne diyor, Işık Hoca:
“Patara; tümü ayakta duran Tepecik erken yerleşimi, tiyatrosu, liman caddesi, liman tapınağı, liman deposu, Delikkemer aquaduktu, beş hamam yapısı, bazilikası, 10 kilisesi, 10 tapınak mezarı, yüzyılın yazıtbilim anıtı denilen Yol Anıtı/Monumentum Patarense’si, farklı dönemlerde inşa edilen çiftli surları ve daha sayısız yapısıyla, antik Anadolu’nun en görkemli kentleri arasında sayılmaktadır.”
Patara, öyle bir kent ki, tarihteki pek çok ünlü ismin yolları burada kesişmiş…
Kimler mi?
Yine, Işık Hoca’yı dinleyelim, isterseniz:
“Örneğin Mısır kralları I. ve II. Ptolemaios, Selevkoslar Kralı III. Antiochos, Hannibal, Mithradates Eupator, Caesar, onun katllleri Brutus ve Cassius, Aziz Paulus, İmparator Hadrian, Aziz Methodius ve Sultan Cem gibi….”
Evet, okudukça, yeni bilgiler edinecek, o günleri adeta yaşayacaksınız…
Ve, arkeolojinin adanmışlığını yüreğinizde hissedeceksiniz…
Gelin, son sözü, yine hocamıza bırakalım, adanmışlığı bir de ondan dinleyelim:
“Benim için Arkeoloji, sizi başka zamanlara, başka dünyalara, kendilerini asla göremeyeceğiniz, dillerini anlayamayacağınız insanlara götüren bir yoldur. Bu hususları anlamayı, öğrenmeyi, açıklamayı, sevmeyi ve saygı duymayı öğretir. Arkeoloji keşiftir; topraktan gelen her şey yenidir, ilktir, ilk siz görür, ilk siz dokunursunuz. O buluntular tümüyle korumasız sizin elinize ve vicdanınıza sığınırlar. Ne zaman ki eski eserler siz de bir ‘ana kucağı’ sorumluluğu bulur, işte o zaman kendinize arkeolog demeye bir adım daha yaklaşırsınız. Arkeoloji adanmışlıktır, yarım hayatla yapılmaz, yapılırsa da eksik kalır. Ve arkeoloji sevgisiz olmaz.”
Saygılarımla…